29 Haziran 2014 Pazar

ARI ÜRÜNLERİ




BAL:
Bal arılarından oluşan bir kolonide bir ana arı, on binlerce işçi arı ve yüzlerce erkek arı bulunur. Bir kovan içinde yaşayan bir koloni tüm faaliyetlerini, kovan içerisinde kendi vücudundan salgıladığı bal mumu ile oluşturduğu peteklerde yürütür.
Bal, arıların çiçeklerden topladığı nektarın kendi vücutlarından salgıladıkları bir takım enzimlerle işlenmesi sonucu dayanıklı, yoğun ve yüksek besin değeri içeren bir gıda maddesine dönüştürülmesi ile elde edilir.
Arılar kursaklarını bir kez doldurmak için çiçekleri yaklaşık 1500 defa, 1 gr. bal üretmek için ise yaklaşık 180.000 kere ziyaret eder. Bir arı yarım gram bal ile 1 kilometre uçabilir. Bir kovandan 1 kg bal alabilmek için arı kolonisinin dünyanın çevresini 6 kez dolaşması ve bu sürede 8 kg bal tüketmesi gerekir.                                   

POLEN:
Çiçeklerin erkek organları tarafından erkek üreme birimi olarak üretilen polen(çiçek tozu), arılar tarafından arka bir çift bacakta bulunan ve polen sepeti olarak adlandırılan özel yapılar yardımıyla kovana taşınır. Polen6–200 mm çapında değişik renklerde, şekillerde ve yapıdadır.
Şekil ve yapıları, bitki türlerine bağlı olarak çoğunlukla oval veya küreseldir. Ancak mikroskop altında görülebilen polenler; genelde sarı renkte olmasına karşın kırmızı, mor, pembe, eflatun, yeşil, siyah gibi çok değişik renkte  de olabilirler.
Birkaç toplu iğne başı kadar büyüklüğe ulaşabilen polen topakçıklarının her biri, toplanıldıkları bitkilerin türlerine bağlı olarak beş milyon adete varan polen sporunun bir araya gelmesinden oluşurlar. Arıların, bal özü ile karıştırdığı özel ağız salgılarıyla birleştirilen polen, mekanik olarak silkelenerek toplanan polenlerden önemli ölçüde farklılıklar göstermektedir. Onun için kovanlardan toplanan polenlere, özellikle bal arısı poleni adlandırmasına özen gösterilmelidir. Diğer yollardan elde edilen polenden ayrı tutulmalıdır.



ARI SÜTÜ:
Arıların, ana arı ve larva beslemede kullandıkları harika besin olan arı sütü, normal koşullarda, 6-15 günlük işçi arıların, yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir. Oluşumu itibariyle diğer hayvanların memelerinde oluşan süt ile herhangi bir ilgisi olmamakla beraber, süt sü görünüşü ve yavru beslenmesinde kullanımı nedeniyle,Türkçe terminolojide süt olarak adlandırılmaktadır. Diğer dillerde ise,kraliyet jeli (Royal jelly)olarak adlandırılmaktadır.
Beyaz-krem renkte, pelte kıvamında, kendine özgü kokusu ve ekşi-acı bir tadı bulunmaktadır.





PROPOLÜS:
Propolis, bal arıları tarafından özellikle çiçeklerden ve yaprak tomurcuklarından toplanan, değişik miktarlarda balmumu ve reçine karışımıdır. Şehrin müdafaası manasına gelen "propolis"; Yunanca pro (müdafaa) ve polis (şehir) kelimelerinden türetilmiştir. Bunun balarısı için anlamı ise, kovanın muhafazası demektir. Propolisin ham maddeleri, arılar tarafından değişik bitkilerden toplanır ve ağızlarındaki tükürük enzimleriyle kısmen sindirilir. Kısmen sindirilen çeşitli maddeler bal mumu ile karıştırıldıktan sonra kovanda kullanılır. İçerisinde biraz polen bulaşığı da bulunabilir.
Arıların, petek tamirinde propolisi, mumlarla karıştırıp, peteğin daha sıkı bir yapı kazanmasını sağladığı ifade edilmiştir.



ARI ZEHİRİ:
Arı zehiri, işçi arılarda, zehir bezlerinde üretilip zehir torbasında depolanır. Petek gözlerinden yeni çıkan arıların, zehir üretme yetenekleri çok az olup, 12 günlük olduklarında en yüksek kapasiteye ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında, zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Arı zehiri, kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi, kimyasal yapının yaklaşık % 50'sini oluşturanpolipeptit yapıdaki melittindir.

BAL MUMUNUN FAYDALARI








BAL MUMU
İşçi arıların, 12-18 günlük yaş dönemlerinde, karın halkalarındaki mum salgı bezlerinden salgılanan bir maddedir. Rengi, salgılandığı an beyazdır, sonra koyulaşırArılar, petek gözlerini örmek için balmumu üretirler. Arıların, 1 kg. balmumu üretebilmek için, 6-10 kg.bal yemeleri gerekmektedir. Mum salgılayan arılar, öncebal yerler, daha sonra 35 °C dezincir şeklinde salkım oluşturarak, mum salgılarlar.
Kimyasal yapısında; alkali esterler (% 72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (% 11), serbest alkoller (% 1) ve bilinmeyen maddeler (% 2) bulunur. Ergime sıcaklığı,62-65 °C olup yoğunluğu 0.95'dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır. Bal mumunda, değişik oranlarda,monoesterler, diesterler, triesterler, hidroksi, asit ve poliesterler, uzun zincirli hidrokarbonlar, ve uzun zincirli yağ asitleri bulunmaktadır.


Kullanıldığı Alanlar
Bal mumu, arıcılık sektöründe temel petek yapımında ve kozmetik sanayinde kullanılmaktadır. Marangozculukta ağaçtan yapılmış eşyaların parlatılmasında, parke verniği yapımında ve boya endüstrisinde çeşitli amaçlarla kullanılır. Küçükheykel ve biblo endüstrisinde, madeni kap ve şişe kapaklarının yapımında yine balmumundan yararlanılır. Ayrıca ışık kaynağı olan mum üretiminde, parfümeri endüstrisinde, kozmetikte dudak boyası yapımında kullanılır.
Ayakkabıcılıkta, suya dayanıklı iplik üretiminde, su geçirmez çadır ve diğer malzemelerin yapımında, tıbbın bazı dallarında ve daha pek çok alanda geniş bir biçimde kullanılan çok değerli bir üründür. Bunların yanında insan sağlığı açısından çeşitli merhem türü ilaçların yapımında, ayrıca yüz kremlerinin yapımında ve dişçilik alanında dabalmumunun kullanıldığı bildirilmektedir.
Doğal Balmumu
Burada çok önemli bir hususa da değinmek gerekir. Arıcılıkyönetmeliğinin zorunlu bir hükmü olarak, temel petek yapımında kullanılacak balmumunun, 110 °C'de 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu % 100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı maddeler içermemelidir.Balmumunun renginin açık olması istenir. Balmumu 42 saat güneşte bırakılırsa rengi açılır.


Balmumunun: Saf Olduğunu Nasıl Anlarız?
1. Saf balmumu, benzin içinde tamamen erir.
2. Saf balmumu, ateşe atılırsa tamamen yanar, ortama güzel bir koku yayılır.
3. Balmumundan küçük bir parça çiğnendiğinde saf mum dişlere yapışmaz, kötü tat ve aroma hissedilmez.
4. Bir kaba biraz mum koyup içine 20 g eter damlatılırsa ve 150 °C kadar ısıtılırsa, saf balmumu erir. Katkılı balmumu erimez.

BALIN FAYDALARI





              






BALIN BİLİMSEL FAYDALARI


Bal, gerek içinde barındırdığı vitaminler ve minerallerle, gerekse yapısal özellikleri sebebiyle
insanlar için tam bir şifa niteliğindedir
Balın en önemli özelliklerinden biri, içinde bakteri barınamamasıdır. Dr. Bodag F. Beck
"Bal ve Sağlık" adlı kitabında buna şöyle değinir:
Bütün canlıların yaşamlarını devam ettirebilmek için bir miktar neme ihtiyaçları vardır.
Bakteriler balla temas ettiklerinde nemden yoksun kalır ve yok olurlar. Ayrıca balın asidik
tepkisi de bakterilerin yaşamaları için uygunsuz bir ortam oluşturur. İnsan vücudunu etkileyen
birçok mikroorganizma balda yok olur.
Bal, içinde bakteri barındırmamakla kalmaz aynı zamanda bir bakteri yok edici olarak da
kullanılır. Örneğin antibiyotiklere karşı dirençli olduğu bilinen MRSA bakterisinin bala karşı
koyamadığı tespit edilmiştir.
Dr. W. Sackett bal sayesinde tifo mikroplarını 48 saat içinde yok etmiştir. Dizanteri mikropları
10 saat içinde ölmüştür.
Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi bal, "şifa" yönü son derece güçlü bir besindir. Henüz
günümüzde kesin olarak tespit edilmiş bu özelliğine, Kuran'da 1400 yıl önceden dikkat
çekilmiştir.
Balın içinde, minerallerin, şekerlerin ve birçok vitaminin yanısıra, az miktarlarda, birtakım
hormonlar, çinko, bakır ve iyot da vardır. Aşağıdadaki tablo 100 gram balın kimyasal analizini
göstermektedir.
Enerji304.0 Kcal
Su17.1 g
Karbonhidratlar (toplam)82.4 g
Fruktoz38.5 g
Glukoz31.0 g
Mailose7.20 g
Sakaroz 11.50 g
Proteinler, amino asitler, vitaminler ve mineraller (toplam)0.50 g
Thlamin<0.006 mg
Ribollavin<0.06 mg
Nikotinik asit<0.36 mg
Pantothenic asit<0.11
Pyridoxine (B6)<0.32
Askorbik asit (C)<2.2-2.4 mg
Kalsiyum<4.4-9.20 mg
Bakır<0.003-0.10 mg
Demir<0.06-1.5 mg
Magnezyum<1.2-3.50 mg
Manganez<0.02-0.4 mg
Fosfor<1.9-6.30 mg
Potasyum<13.2-16.8
Sodyum<0.0-7.60
Çinko<0.03-0.4 mg
Asit (öncelikli olarak gluconic asid)0.57% (0.17-1.17 %)
Protein% 0.266
Azot% 0.043
Amino asitler% 0.05-0.1


         
  BALIN ÖZELLİKLERİ 
Balın fizyolojik özellikleri ve kullanımı konusunda yüzlerce literatür bulunmaktadır.
o BAL bir doğal enerji kaynağıdır. Bu nedenle çocuklar, yaşlılar, sporcular, hasta ve düşkünlerle birlikte normal sağlıklı insanlar tarafından da severek ve bilinçli olarak tüketilmektedir.
o BAL kemiklerde Kalsiyum fiksasyonunu artırmaktadır.
o BAL iştah artırmakta, enerji ve direnç kazandırmaktadır.
Balın besin içeriğinin insan sağlığına etkisinin yanısıra olağanüstü bir özelliği de vardır ki, bu özellik antimikrobiyal aktivitesidir. Balın bu özelliği nedeniyle Hipokrat zamanından beri hastalıklarda tedavi edici bir araç olarak kullanıldığı bilinmektedir. Eski Mısırlıların; cerrahi pansumanda, göz iltihaplarının tedavisinde, Çinlilerin ve Hintlilerin de; çiçek hastalığının yayılmasını önlemede hasta vücudunu bal ile kapladıkları bilinmektedir.
Orta çağda, yara ve yanıkların bal ile tedavi edilmesi, kulak iltihabında; kulağa balın akıtılması, difteri vakalarında; çocukların ağız ve boğazlarına içten balın sürülmesi ilginçtir. Bazı Nijerya yerlileri balı halen öksürük kesici olarak kullanmaktadırlar.
İnsan vücuduna etki eden çoğu mikroorganizma balda yaşamını sürdürememektedir. Bal, temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi içerisinde de barındırmamaktadır. Öyle ki Mısır piramitlerinde bulunan ve Postum'da M.Ö. 6. asra ait çömlekler, içindeki balların biraz katılaşmakla beraber vasıflarını hiç kaybetmemesi, balda mikroorganizmaların yaşayamadığını tarihi bir gerçek olarak göstermektedir.
Tıbbi literatürde, İngiliz ve Amerikan hastanelerinde birinci sınıf mikrop öldürücü olarak bal kullanıldığını, Almanya'da yara ve soğuk algınlıklarından kaynaklanan hastalıklarda, baldan bu yönü ile istifade edildiğini görmekteyiz. Alman Dr. Zaiss'in mikrop öldürücü olarak balı tentürdiyot 'a tercih ettiğini belirtmesi de ilginçtir.
Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı 1981yılında Dünya Sağlık Formu tarafından da önerilmiş olup, Pharmaceutical Journal'da (Eczacılık Dergisi 1982) apse, çıban, göz yangıları, ishal, üriner sistem enfeksiyonları, dizanteri etkeni, deri ve ağız içi enfeksiyonlarına antimikrobiyal etkisinin olduğu rapor edilmiştir.
1992' de yayımlanan Bee World dergisinde, balın antimikrobiyal aktivitesi ile ilgili orijinal makalede Kur'an-ı Kerim'de ki konu ile ilgili ayetler verilmiş ve bu doğa üstü gıdanın insanlar için şifa kaynağı olduğu açıklanmıştır.
Balların antimikrobiyal aktivitesi için farklı mekanizmalar ileri sürülmüştür. İleri sürülen mekanizmalardan biri, balın sahip olduğu yüksek şeker konsantrasyonudur. Bir diğer sebebi de balda enzimsel olarak üretilen H2O2'dir. Üçüncü olarak da balın düşük pH'sıdır (ort. 3.2-4.5).
Balın çeşitli hastalıklara karşı tedavi edici özelliğini incelemek amacıyla birçok araştırma yapılmıştır. Bu konuyla ilgili ilgi çekici çalışmalardan birisi 1991'de King Suud Üniversitesi tarafından yapılanıdır. Yapılan bu çalışmanın sonunda gastrit ve oniki parmak bağırsağı ülserine sahip hastalara, alternatif bir tedavi olarak balın tek başına veya antimikrobiyal bir ajanla uygun bir bileşiminin kullanılması önerilmiştir.
Farklı bal tiplerinin antimikrobiyal etkileri arasında büyük değişiklikler vardır. Floral kaynakları farklı olan ballarda görülen varyasyon asitlik, ozmolarite, H2O2 ve diğer komponentlerin farklılığı nedeniyle olmaktadır. Lavanta, karahindiba, balçiği, ve kolza balları yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahipken orman gülü, okaliptus ve portakal nispeten düşük aktivite göstermektedir.
Balın antimikrobiyal etkisini destekleyen bir başka bildiriş te , eşit miktarda bal, çavdar unu ve zeytin yağı karışımı ile hazırlanan kremin günde üç kez kullanımı ile inek ve atlarda görülen ve kangrene dönüşen yaraları dahi tedavi ettiği sonucuna varan Lucke'nin bildirişidir( Lucke, 1935).
Bal, karaciğer rahatsızlıklarında da başarı ile kullanılmaktadır. Bu başarıda balın antimikrobiyal etkisinin yanında, fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliği de önemli sayılabilir.
Balın çeşitli araştırmalar sonucunda, doku oluşmasını hızlandırdığı, yara ve yanık izlerini azalttığı (Arman, 1980; Dumronglert, 1983), bazı ülkelerde doktorlar tarafından katarakt ve kojuktivit ile bazı kornea rahatsızlıklarında başarı ile kullanıldığı bildirilmektedir (Mikhailov, 1950). Ayrıca kornea ülserinin de saf bal ile veya vazelin yerine bal ile hazırlanan % 3 lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği görülmüştür.
Şeker Hastalığı ve Bal Zaman zaman hakiki (!) balın şeker hastalığına iyi geldiği şeklinde yazılar çıkmakta veya söylentiler duyulmaktadır. Bunun bilimsel bir dayanağı yoktur ve yanlıştır. Bal da kan şekerini yükseltir ve fazla alındığında şeker hastalarını komaya sokabilir. Ancak eşit miktarda alınan bal, kan şekerini çay şekerine oranla daha az yükseltmektedir. Bu nedenle şeker yerine az miktarda bal kullanılabilir.

ARI SÜTÜNÜN FAYDALARI


Arı sütü, 6-15 günlük işçi arıların, yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir.
ARI SÜTÜ
Arıların, ana arı ve larva beslemede kullandıkları harika besin olan arı sütü, normal koşullarda, 6-15 günlük işçi arıların, yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir. Oluşumu itibariyle diğer hayvanların memelerinde oluşan süt ile herhangi bir ilgisi olmamakla beraber, sütsü görünüşü ve yavru beslenmesinde kullanımı nedeniyle,Türkçe terminolojide süt olarak adlandırılmaktadır. Diğer dillerde ise,kraliyet jeli (Royal jelly)olarak adlandırılmaktadır.

Beyaz-krem renkte, pelte kıvamında, kendine özgü kokusu ve ekşi-acı bir tadı bulunmaktadır.
Kimyasal Yapısı
Arı sütü, kimyasal olarak çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Arı sütünün yapısında, % 66 su, % 12.34 protein, % 5.46 yağ, % 12.49 şeker, % 0.82mineraller, % 2.84 bilinmeyen maddeler bulunmaktadır. İçeriğinde 17 çeşit amino asitin bulunduğu tespit edilmiş, lipit kısmında ise, 26'dan fazla yağ asidi gözlenmiştir. Ayrıca B, C, D  ve E vitaminleri yönünden zengindir.
Üretimi, Muhafazası ve Tüketimi
Arı sütü, çeşitli hastalıkların tedavisinde, vücudun sağlıklı tutulmasında, hücre yenileme özelliği nedeniyle kullanılmaktadır. Son yıllar da arı sütünün, alternatif tedavi (apiterapi)alanında kullanımı, üretimini cazip duruma getirmiştir. Saf arı sütü üretiminin muhafazası zor, son derece teknik işgücünü gerektirmektedir. Arı sütü üretiminin temeli, ana arı yetiştiriciliğinin belli bir safhada durdurulup, larvaların gelişmeleri için depolanan arı sütünün, larvaları imha ederek toplanması üzerine kurulmuştur. Ana arı yetiştiriciliğinde olduğu gibi, yapay ana arı gözüne, larva transferi yapıldıktan 3 gün sonra, aşılama yapılmış yapay ana arı yüksüklerini içeren çerçeveler kovandan çıkarılır.

Arı sütü, plastik veya tahta bir kaşıkla alınarak toplanır, süzülür ve ışık almayacak şekilde şişelere depolanır. Mutlak surette soğuk ortamlarda saklanması gereken arı sütü; sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce ve tahta bir kaşık yardımıyla saf olarak dil altından alınması şeklinde tavsiye edilmektedir.

Kullanım Alanları

Arı sütü kozmetikte, fiziksel performansın uyarılmasında, öğrenme kapasitesi ve kendine güvenin sağlanmasında, cinsel sorunlarda, kansızlık, kolesterol, viral enfeksiyonlara karşı direncin artırılmasında, kanser, yüksek ve düşük kan basıncı damar sertliği, kronik ve tekrarlayan hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Arı sütü ile Tedavi(Apiterapi) 
Arı sütü, genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, hücre üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan, organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklık ve dinçlik meydana getirir. Bu yönüyle akla gelebilecek bütün sağlık problemlerinde, önemli düzeyde motivasyon sağlar.

Arı sütü, kalp rahatsızlıklarından, kansere kadar bir çok hastalıkta vücudu güçlendirmek, bağışıklık sistemini uyarmak amacıyla kullanılmaktadır. Özellikle yoğun antibiyotik kullanan radyoterapi ve kemoterapi olan hastalarda, muhtemel karaciğer ve böbrek zararlarını önlemekte, fonksiyonlarını korumaktadır. Arı sütünün insan ve hayvanlar üzerinde etkilerini belirlemek amacıyla, bir çok çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır;

1) Japonya'da 54 farklı hastalık üzerinde yapılan uygulamalarda, ortalama % 80 dolayında iyileşme belirleyen araştırıcılar, bu hastalıkların bazılarının; iştahsızlık, kronik hastalıklar nedeniyle vücut savunma sistemi yetersizliği, metabolizma ve beslenme bozuklukları, adet bozukluğu, sindirim sistemi rahatsızlıkları, astım, bronşit, kronik kabızlık, asabilik uykusuzluk ve karaciğer rahatsızlıkları olarak bildirmektedirler. Aynı araştırıcılar, kanserde tümör oluşumunun ve büyümesinin arı sütü tarafından engellediğini de belirtmektedirler.

2) Çin'de yapılan başka bir denemede, deney hayvanlarına tümör oluşumuna neden olan antijen verilmiş ve iki gruba ayrılmıştır. Grubun birine arı sütü verilmiş, diğerine verilmemiştir. Arı sütü almayan gruptaki bütün hayvanlar kanserden öldüğü halde, arı sütü alan gruptaki hayvanlarda ölene rastlanmamıştır. Bu durum arı sütünün, en azından kanser oluşumunu engelleyici etkisini kanıtlayıcı niteliktedir.

3) Yine Arjantin'de yapılan bir başka araştırmada; tavşanlara aşırı yağ içeren diyet uygulanmış ve iki gruba ayrılarak grubun birine arı sütü verilmiştir. Deney sonucunda kontrol grubunun kanındaki kolesterol düzeyi, ortalama % 1,37 olarak belirlenirken; arı sütü verilen grupta bu değer ortalama % 0,68 bulunmuştur. Ayrıca aynı denemede kroner damarların ve karaciğerin incelenmesi sonucu, arı sütü alan bu grupta önemli derecede üstünlük belirlenmiştir.

4) Arı sütünün, çeşitli iltihabi hastalıklarda başarı ile kullanılabileceğini destekleyen bir çalışma da Bulgaristan'da yapılmıştır. 125 iltihabi hastalık üzerinde yapılan araştırmada arı sütünün, organizmada bağışıklık-biyolojik aktiviteyi arttırarak hastalığın önlenebileceği sonucuna varılmıştır.

5) Arı sütünün karaciğer yağlanmasını önleyebileceğini destekleyen unsur, yapısında bol miktarda bulunan asetil kolindir. Çünkü asetil kolin ile yağlanma arasında negatif korelasyon vardır. Arı sütünün, 50-100 mg dozu bile total kolesterol düzeyinde % 14 lipit düzeyinde ise % 10 azalma sağlanmıştır. Ayrıca arı sütünün, yüksek dozlarda kullanımı antiviral etki oluşumuna neden olduğundan, gribe karşıda oldukça başarılı sonuçlar alınmıştır.
Arı sütü; ana arı yetiştiriciliği, belli bir safhada durdurularak, larvaların gelişmeleri için depolanan, arı sütünün, (larvaları imha ederek) toplanması ile elde edilir.
6) İnvitro (laboratuar) çalışmaları, arı sütünün yapısında bulunan 10 HDA'nın, antibiyotik etkiye sahip olduğunu desteklemektedir. Bu antibiyotik etki E.coli, Salmonella, Proteus, Basillus suptillis veSaureus mikroorganizmalarına karşı kanıtlanmıştır. Bu konuda yapılan bir çalışmada arısütünün; 0,5 mg ve 1 mg miktarları bakteri gelişimini inhibe ettiği görülmüştür. Ayrıca bazı antibiyotiklere kıyasla bakteriler üzerinde daha etkili olduğu gözlenmiştir.

7) Kanada Ulusal Kanser Araştırma Enstitüsü'nün 27/04/1963 te yayınlanan raporuna göre; Prof. Gordon F.Towsen'in aldığı sonuçlar ise; "Arı sütünün bileşiminde bulunan 9-10 Hydroxy-2 Transoique ve Dicarboxylic gibi asitlerin bulunması lösemi(leucemie) kan kanserinin gelişmesine ve diğer bazı kanser tümörlerinin büyümesine engel olmaktadır. Bu konuda, 2000 deney faresi üzerinde yapılan incelemelerde, farelerin hepsine kanser hücreleri aşılanmış ve bunlardan 1000 tanesine hiçbir müdahale yapılmayarak kendi haline bırakılmış, diğer 1000 tanesine de arısütü verilmiş; kendi haline bırakılan 1000 farenin kanserden öldüğü,arısütü ile beslenen diğer 1000 farede ise kanser görülmediği ve yaşamlarını sürdürdükleri gözlenmiştir."

8) Fransız Dr. Alain Caillas'ın vardığı sonuçlara göre; arı sütüantibiyotik ve antimikrobiktir. Özellikle verem mikrobuüzerinde büyük öldürücü özelliğe sahiptir. Angina pektoris, damar sertliği, astım, şeker, ülser, hiper ve hipotansiyon ve felçlerde çok olumlu etkileri görülmüştür.
9) Avusturya'da, 120 hasta üzerinde yapılan klinik denemelerde, arı  sütünün ağızdan alınması ile cilt ve saç hastalıklarında önemli gelişmeler ve düzelmeler görülmüştür. Yine arı sütünün içerdiği hormonlar sebebiyle, cinsel fonksiyonları artırıcı etkileri de tespit edilmiştir. Bunların dışında, arı sütü bileşiminde mevcut "tespit edilmeyen diğer maddeler"adı altında belirtilen, % 2-3 civarındaki kısmında ise; arı sütünün, asıl şifa niteliğini taşıyan maddelerin bulunduğu tahmin edilmektedir.
Bunlardan biri, balda bulunmayan, sadece arı sütünde % 1.5 oranında bulunan 10-hidroksi-delta-2-dekonik asittir. Esasen, farmasötik preparatlarda, arı sütünün mevcudiyetinin tespiti de bu bileşiğin tayiniyle yapılabilmektedir. Yine tespit edilemeyen maddeler kısmında bulunan diğer çeşitli aktif maddeler, organizmada canlandırıcı ve gençleştirici etkide bulunmaktadır. Çocuklarda görülen büyüme gecikmelerine ve vücut kuvvetsizliğine karşı da ilaç olarak kullanılmaktadır. Alınacak ortalama dozaj, günde vücut ağırlığının beher kilosu için 1mg. dır. Örneğin 80 kg. olan bir kişi, 80mg. alabilir. Arı sütü, alışkanlık yapmayan her yaşta alınabilen bir maddedir.
10) Arı sütünün, işçi arılar ile ana arılar arasındaki cinsel farklılaşmayı meydana getiren, biyolojik bir etki yaptığı ve bu etkiye büyük orandaki pantotenik asit miktarının neden olduğu bildirilmektedir. Arı sütünün içinde bulunan 10-hydroxdec 2-cnoic asitden dolayı, antibakteriyel etkiye sahip olduğu bildirilmektedir. Saf olarak veya bala karıştırılarak yendiğinde romatizmal hastalıklara, kansızlığa, çeşitli göz hastalıklarına, saç dökülmelerine karşı kullanılmaktadır.

Arı Sütünün: Yüzeysel Kullanımı

Deriyi gerdirme, yenileme ve canlılık, epitel hücrelerini geliştirme ve uyarmakırışıklığı giderme, derinin yağ sekresyonunu düzenleme, antibiyotik aktivite ve antiviral aktivite de kullanılmaktadır.                                      





Kaynaklar:
1) Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu, Modern Arıcılık Teknikleri, Tekirdağ 2004.
2) Dr. Ali Korkmaz, Arı sütü, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Samsun Tarım İl Müdürlüğü, 2005.
3) Dr. Ali Korkmaz, Polen, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Samsun Tarım İl Müdürlüğü, 2005.
4) Farmakolog Dr. Ahmet Rodopman, Doğanın Mucizesi Bal arısı Poleni, Doğa &Sağlık Dergisi, Mart- Nisan, 2007.
5) Dr. İlker Kelle, "Apiterapi", Dicle Tıp Dergisi, 2007.
6) Doç.Dr. C. Kemal Sümbül, Propolis (Bal Arısı), Sızıntı Dergisi, Kasım, 2004.
7) Ulviye Kumova, Ali Korkmaz, Barış Cem Avcı, Güney Ceyran, Önemli Bir Arı Ürünü: Propolis, Uludağ Arıcılık Dergisi, Mayıs 2002.
8) Doç. Dr. Ulviye Kumova, Ali Korkmaz, "Doğanın Harika Ürünü Arı Sütü", Bilim ve Teknik, Ekim, 2000
9) Nuray Şahinler, Arı Ürünleri ve İnsan Sağlığı Açısından Önemi, MKÜ Ziraat Fakültesi Dergisi2000.
10) N. Gülgün Akbaba, "Beslenmede Arısütü", Bilim ve Teknik, Nisan, 1989.
11) Dr. Kadriye Sorkun, Arı Ürünleri, Bilim ve Teknik, Ağustos, 1987.
12) Kim. Yük. Müh. Fügen Meydanoğlu, "Arısütü Nedir?", Bilim ve Teknik, Kasım, 1985.
13) Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun, Doğa Harikası Polen, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, Ekim, 1984
14) aricilik.gov
15) fao.org/docrep
16) iyilikgüzellik.com
17) ansiklopedi.bibilgi.com/polen

ys@yaklasansaat.com